20 Haziran 2012 Çarşamba

Facebook fanpage

facebook fanpage & webpage

Fotografi facebook fansitem acilmistir;) Bekleriz:)

3 Aralık 2011 Cumartesi

2012 Takvimi

Yeni yil takvimi benden:) Ilgilenen varsa asagida linkini verdigim sayfadan temin edebilirsiniz arkadaslar:) Iyi seneler dilerim:) http://www.redbubble.com/people/marielito/calendars/8157386-2012-calendar-eni-turkeshi-photography

3 Mayıs 2009 Pazar

Analog Polaroidi kurtarin!

Uretimi durdurulma tehlikesi altında olan Polaroid filmi icin flickr ve bir sürü diğer sıtelerde kampanyalar yürütülüyor.Siz de katılmak isterseniz aşağıdaki linklerden 3ncü linke basınız.
Harika birkaç polaroid fotolara bakmak içinse aşağıdaki linklere ç
Ayrıca internette normal digital makinelerden çekilen fotoların polaroşde çevirmek için bir sürü yöntem var.
Ne kadar analogla kıyaslanmassa da gene de güzel fotolar çıkartıyorlar.
Benim de bu fotom normal bir poin and shoot kamera ile cekilmisti mesela.
Size güzel yaratıcı anlar dilerim ;)

http://www.savepolaroid.com/why

http://www.flickr.com/groups/savepolaroid/
http://www.gopetition.com/petitions/save-polaroid-film.html

http://www.flickr.com/groups/polaroidweek2009/discuss/72157615316528410/

12 Nisan 2009 Pazar

Fani Hayatlar


Bakiyorum da cok uzun zaman gecmis bu blogda yazmayali.Turlce okuyan arkadaslarima haksizlik ettigimi dusunup , yeniden bir seyler yazmaya karar verdim:)

Yukarida gordugunuz isim gelistirmekte oldugum bir projenin adidir.Bu projenin devami gelecek surekli cektigim fotolarla.

Bu projede dikkatleri uzerine cekmek istedigim konu , hayatimizin `fani` taraflari ve ozellikle de sehir bolgelerinde sikca hissedilen ve `yasamin hafifligi` olarak anlatabilecegimiz , yasamimizi karakterize eden gecicilik unsurlari.

Bu projeyi ilginc kilan sey , hayatimizi yonettigimiz sekilden baslayarak , kucuk ama yegane seylerin onemine kadar gibi orneklere yakalayarak , onun bazen olumlu bazen olumsuz yaklasmasidir.

Tabii ki de onemli olan onun olumlu yada olumsuz olmasi degil : `fani bir hayatin` da yasanmaya deger oldugunu , yasamamiz gereken ve cok sey ogrenecegimiz bir suru surprizlerle dolu oldugunun farkinda olmak!

Bu projeyle ilgili olan diger fotolarim:

http://www.flickr.com/photos/eni/3231602080/in/set-72157615073755385/
http://www.flickr.com/photos/eni/3401428537/in/set-72157615073755385/

devam edecek...



6 Ekim 2008 Pazartesi

Arnavutluktan candid kareler

Son Arnavutluk gezimden bazı kareler.Devamı gelecek.

22 Ağustos 2008 Cuma

Halen iyi şeyler vardır



Halen iyi şeyler var olmalı
Halen şefkat var olmalı
Halen neşe var olmalı
Halen arkadaşlıklar var olmalı
Halen inanç var olmalı...

Beni hiç bir zaman görmemiş olmasına , ve de büyük ihtimalle bir daha asla görmeyeceğine rağmen , bu adam bana karşı bu kadar mutlu gülümseyebiliyor ve bu kadar açık ve rahat bir şekilde poz verebiliyorsa...
Kendisini odağıma bu kadar yumuşakça terkederek ama aynı zamanda utangaç bakışı ile beni eğlendirmeye çalışarak..
Yabancı olduğumu biliyordu, ama buna rağmen bir sürpriz yaşayan birisinin hissetiklerini bana yansıtmaktan çekinmedi.
Çayını yarıda bırakıp , ve tamamen poz vermeye odaklandı...

Ona sağolsun , fotoğraf makinemde ve aklımda , son zamanların en tarifsiz gülüşünü felç ettim.
Gerçek bir gülüş..Yürekten bir gülüş..

Halen umut vardır diye düşünüyorum...

8 Ağustos 2008 Cuma

Terkedişin sessiz haykırışı


Terkedilmiş yerlerin özel bir şeyi vardır.
Hüzünlü,yalnız ve bazen korkutucu olmalarının dışında ,en fazla dikkatimi çeken onların konuşkan sessizliği olmuştur.

Yada buna haykıran sessizlik mi dersek daha doğrusu?Çünkü seslerini duymassanız bile , kulaklarınıza farklı sesler, tonlar ve bir sürü ezgiler yansıyorlarmış gibi geliyor.
Gözleriniz üzerinde de aynı etkileri vardır.Saydam bir görsellik ortaya çıkıyor.Belki çok da tuhaftır, ama aklınız bir sürü alternatifler içinde şaşırıp kalıyor.

Bunun sadece hayal gücümüz yüzünden ortaya çıktığını sanmıyorum.Sadece basit fantezi olamaz bu.Ya da zihnimizin bir kaprisi.
Bu algılamanın ve eskiden varolan ve artık terkedilmiş olanın neden olduğu o hüzün ve o özel hatıralar gücünün harika harmanlaşmasıdır diye düşünmekteyim.

Bu fotoyu , Arnavutluk ve Karadağ sınırına yakın olan İşkodra şehrimizin,Muriqan kasabasında çektim.Bu düşünceler orayı çekerken aklıma geldi.





11 Haziran 2008 Çarşamba

Daha fazla ışık!


Mehr Licht!
Mehr Licht yani daha fazla ışık

Bunlar büyük yazar Goethenin ölüm yatağında söylediği son sözleri olarak biliniyor.

Bu ne kadar güçlüdür!
Ne kadar aydınlatıcıdır!
Ne çok şeyi çağrıştıran bir deyimdir!
Goethe gibi bir adam,harika bir şairin hayata dair istediği son şey!

Her şeyi daha iyi görebilmek için ,fikirleri aydınlığa kavuşturmak için,algılama yeteneğimizi geliştirmek için,hep ihmal ettiğimiz şeyleri görebilmek için,görünmez gibi duran şeyleri görebilmek için ,ve de etrafımızda olan güzel şeyleri ve değerli insanları görebilmemiz ,farkında olabilmemiz ve müteşekkir olabilmemiz için daha fazla ışık!

En azından benim için en önemli şeyler bunlar.




17 Nisan 2008 Perşembe

İstanbul'da lale zamanı

tulip carpet:)

Geldi çattı gene.
Çiçekleri çok seven bayılan bir insan değilim , ama lalelere dayanamam doğrusu:))
Baksanıza azınlıkta bile güzel ve dominantlar:)

8 Mart 2008 Cumartesi

Zaman önemini yitirdiği an


Yerler vardır, bazı ilginç yerler ...

Oralardan geçince , garip bir hise kapılıyorsun.İlk olarak deja vu olduğunu sanırsın , ama hemen duyularının çatıştığını görürsün.
Çünkü , aslında düşündüğün gibi olmadığını fark ediyorsun , daha önce böyle bir yere , böyle bir durumda olmamış olabilirsin , böyle bir tecrübeyi yaşamamış olabilirsin , ama gene de orada sana tanıdık gelen bir şeyler vardır.
Seni çağıran bir şeyler.

Bütün bu modelleri,renkleri,şekilleri,çerçeveleri,dokuları ve durumları bir yerlerden hatırlıyor gibisin.Tek bilmediğin nereden yada ne zamandan beri farkında olduğundur.
Sanki onlar her zaman orada varmış gibiler...Etkisi o kadar güçlüdür ki , sende böylece zaman algısını kaybediyorsun.

Büyülü değil mi?


7 Mart 2008 Cuma

Adımlar

Out of Blue

Adımları seviyorum.
Bizi ileriye götüren onlardır.
Bizi değişikliğe iten onlardır, ve sadece yerimizi değil , bulunduğumuz yerleri ve bizi onlara olan bağlarımızı değişitirendir adımlar.
Kararlarımza yaklaştıranlardır adımlar.
Yenilenmenin en özel ve de en önemli öğesidir.
Bu söylememin nedeni , birinin bir şey yapabilmesi için ilk adımı atması gerektiği içindir.

Bir adımı atabilmek , cesaret ve kararlılık gerektirir.
Bir adım , çok iyi bilinmeyen bir geleceğin başlangıcı, gözüpekliğin ilk yoldaşı,ve olası bir başarının kapısına ilk vuruş olabildiği kadar ,yıkılmaya en yakın geçit da olabilir.
Bu nedenledir ki herkes , ilk adımı atmayı göze alamaz.
Bu ilk adımı atamayan yada atmaya karar veremeyen birilerini de suçlamamak lazım.Çünkü ne daimi gözüpek cesuru oynamak bir kutsamadır , ne de korkak olmak bir lanet.

Önemli olan bence, adımların doğasını ve önemini anlamak ve onları üstelemenin neye mal olacağının farkında olmaktır.Çünkü belki bu şekilde geri kalan her şeyin varsayımı daha kolay olacaktır.

20 Şubat 2008 Çarşamba

Düğmeler

it's a mommy thing;)

Eski bir japon efsanesine göre , düğmeler bir bağı temsil ediyorlar.
Özelliklle çiftler arasında sımsıkı bağlanan giysilerin hediye edildiği söyleniyor , böylece birbirlerinden asla ayrılmayacaklardı.Ayrıca , sadakat anlamına da gelmektedir.
Başka deyişlere göre ise , düğme bu bağın bir meyvesi anlamına geliyordu, yani çocuk!
Ben ise annemin düğme kolesiyonuna bakarken , farklı düşüncelere daldım.Bana kalırsa her düğme , kullanıldığı giysinin trendini ve onun giyildiği süreyi sembolize eder.
Bazıları "proleter imajları" altında bana resmen "komünist ideolojilerini" bağırcasına temsil ettikleri fikrine kapıldım.
Gerçekten de düğmelerin hangi tarihsel döneme yada desene ait olabileceklerine tahmin ederken çok eğlendim.
Sonuç olarak , casual giysiler için fonksiyonel düğmeleri tercich ettiğimin farkına vardım.
Yalnız daha spiritüel,etnik yada otantik giysilerde ,artistik ve duygusal etkiyi artırmak açısından , dekoratif düğmelerin daha iyi duracağını düşünüyorum.


13 Şubat 2008 Çarşamba

Dajti Dağına giden teleferik yolundan görüntüler

Yükseklikten nefret eden bir insan olarak bilinirim.En büyük fobilerimden biridir.Yüksek bir yerlerde iken , zaman geçmek bilmiyor, bir işkencedir benim için mesela uçakta geçirdiğim zamanlar.50 kezden fazla binmeme rağmen , alışamadım gittim, hep kalbim titrer yolculuk boyunca.
Onun içinde eminim ki aşağıdaki deneyimimi okurken şaşırabilirsiniz :)
Arnavutlukta olduğum şu son seferde, annemlerle teleferik yolunu kullanarak Dayti Dağına çıkmaya karar verdik.Dayti dağı Tirana 26 km uzaklıkta bulunan, en yüksek noktası 1612 metre olan bir dağımızdır.Tepesinden Tiran şehri ve onun dışında Adriyatik denizini ve Arnavutluğun sahilinin bir kısmını görebildiğiniz için bu dağa aynı zamanda "Tiranın Balkonu" denir:)
Teleferik yolculuğumu nasıl kabul ettiğime gelince:
1.Güzel fotolar yakalayacağımı bilyordum, çünkü hakikaten müthiş yerler oralar.
2.Pierre Loti kafeye giden teleferiğe binmiştim o kadar da korkmamıştım.
Ama Pierre Loti'ye giderken yolculuk alçak bir yerden ve sadece 5' dakika sürüyor, oysa bunun tam 30' ve en yüksek noktası 1300 metre gibi !! bir yükseklik olduğunu bilsem biner miydim acaba?
Bilemiyorum ama sanmam:))




Dediğim gibi korktum baya yol boyunca ama çok şükür ki yanımda kameram da vardı da güzel kareler yakalayım diye kendimi yatıştırdım.Giderken gerçekten harika şeyler gördüm , hele otlak yerleri harika idi, bir çizim kadar sürrel gözüküyorlardı.
Yukarıya varırken de daha da güzel bir manzara bekliyordu bizi, Tirananın ta kendisi:) Gerçekten de Tirananın Natürel Balkon ismini haketmiş burası , manzara süper , inanılmaz çok yakın hisediyorsun her şeyi!Denizi bile.Bir de dağda hava kötü idi , oysa şehirde güneş son ışıklarını cömertçe sergiliyordu , bu da gerçekten harika idi(son fotodan hava kontrastını daha rahat görebilirsiniz).

Sonuç olarak, çok keyifli bir ziyaretti bu.Bir de sürprizim var:
Sanırım az da olsa yükseklik korkusunu ezdim:)))

23 Ocak 2008 Çarşamba

Arnavutluktan sürrealist manzaralar



Bu fotoları Arnavut Fotoğrafçılarla ilk Arnavutluk Flickr Buluşmamızdan çektik.Arnavutluğun doğusunda , küçücük ama çok sevimli bir köyde, eski bir tren vagonun yanında,küçük bir tarlada çok sevimli bir teyzeyle buluşma fırsatım oldu.Ineğini otlamaya çıkmıştı.Çok sevimli ve tatlı.Ağzından kelimenin tam anlamıyla bal damlıyordu sanki.Her sorusunda , her bir söylediği şeyde güzel şeyler ,tatlı sözler akıyordu.Manzarayla birleşerek harika ,gerçek dışı anlar yaşadım.Özlediğim anlar..Huzur dolu dakikalar.İşte size bu unutulmaz anlardan birkaç kare..

7 Ocak 2008 Pazartesi

Hüzünlü olmamaya çalışıyorum

sweet lullaby

Her senenin bitişi ve doğal olarak ondan hemen sonra başlayan yeni sene beni hüzünlendirir.Sanırım bu , her zaman her şeyi en iyi şekilde yapmaya çalışıp , sonunda onların umduğum gibi çıkmamasından kaynaklanıyor( ne yazık ki mükemmeliyetçi bir yapıya sahibim) .
Ama tabii tek neden bu değildir.
İlginç bir histir bu; hayat kayıyor ve sen durduramıyorsun.
Bu nedenledir ki 31 Aralıkta pek de yeni yıl kutlamaları yapasım yok.Ve de kabul etmem gerekir ki yılların değişiminden sonra içimde bir rahatlama hissediyorum.
Yalnız ondan hemen sonra , bu hüzünlü halim yeniden ortaya çıkıyor.
Senenin sonunda ,zamanı durdurup ,kafamdaki tüm karışıklıkları düzeltesim var.Biliyorum , bu komik gelebilir size ama hakikaten yapabileceğim bir şey yok.
Onun için şuna karar verdim :Bu senenin kararları , HİÇ BİR KARARI ALMAMAK OLACAK!
Kendimi bu tür psikolojik kısıtlamalardan uzak tutmaya çalışacağım.
Bakalım becerebilecekmiyim:)

2 Ocak 2008 Çarşamba

Yeni yıl tebriği!


Umarım bu yeni senede bütün mutluluk puzzle'nizdeki parçaları bulup , tablonuzu tamamlarsınız arkadaşlar!

3 Aralık 2007 Pazartesi

Artistik Istanbul Röntgenciliği:)

am i living in a Rembrandt's painting?

hayır efenim sadece naçizane bir panorama denemesi:)

21 Kasım 2007 Çarşamba

Fotoğraf Kiraathanesi 1 yaşına bastı!



Evet ,sevgili "Fotoğraf Kiraathanesi" grubumuz 1 yaşına bastı.Tam bir senedir, bu grup aktif olarak çok güzel aktiviteler orgaize ediyor, sevgili elemanlarıyla beraber.Bunu kutlayalım dedik ve 18 Kasımda Taksimde toplandık.Görüşme yeri Saray Muhallebicisi oldu.Güzel bir kahvaltı, sohbetten sonra, Taksim yollarına koyulduk.İlk olarak Galatasaray, sonra Fransız Sokağından çıkarak Tophane tarafına doğru ilerledik.Hafif olarak yağmur çiselese de bile,foto çekmeye devam ettik , iyi de ettik çünkü Tophanede gerçekten de harikulade binalar ve manzaralar var.Şahsen her geçtiğimde, yepyeni bir şeyle kaşılaşıyormuşum gibi bi hise kapılıyorum , bu da beni çok heyecanlandırıyor.
Yolculuğumuza Karaköye inerek devam ettik, sonraki durağımız Bankalar Sokağı oldu.Orda da o güzel , eski binaların fotosunu çektikten sonra, Galata Kulesine doğru çıktık.
Acıktığımızı fark ettik ama yavaştan , onun için "Canım ciğerim"e uğramak artık şart oldu:)
Orda da keyifli bir süre geçirdik.Her zamanki gibi şen şakrak davranışlarımızla, herkesi güldürmeyi başardık:)
Günümüz Istiklal yollarında sona erdi..Bir dahaki buluşmaya görüşünceye dek..Sağlıcakla kalın dostlar..

29 Ekim 2007 Pazartesi

Gregor ve Ben


Uzun bir iş günü sona ermişti.Yorucu , yenilikleri yada özel anları olan bir gün değil.
Uzun sözün kısası monoton ve sıkıcı bir iş gün geçirmiştim.Yeni bir şeyi öğrendiğin yada keşfettiğin günlerden olmak şöyle dursun , bilakis , kendimden ve enerjimden taviz verdiğim günlerdendi.
Böyle günlerde eve gitmeye sabırsızlanıyorum. Eve gireyim , orada kapanayım ve günün bütün sıkıntılarımı orada savrulayım istiyordum.
Ben evde oturmayı çok severim.Küçük evciğimi çok seviyorum.Kendi kendime kurduğum o dünyayı seviyorum.Bu belki çok benmerkezci gibi durabilir , ama napalım , ben bunu böyle algılıyorum.
Sonunda varıyorum.Bir rahatlama hissediyorum.İyi yada kötü bu gün de bitti , şimdi rahatlama zamanı , kendi dünyama dönüş zamanıdır.
Kanepeye sızlıyorum.Hep yorgun olduğumda böyle yapıyorum.Gözlerimi birkaç anlığına derin bir karanlığa dalmak istermişçesine sımsıkı kapatıyorum.Bu bende bir sürü rahatsız edici şeylerden kaçıyormuşum gibi bir izlenim bırakıyor.
Gözlerimi yeniden açıyorum.. Beynimde alışılagelmiş bir ferahlama hissediyorum.Gözlerimi serbestçe odanın her tarafına gezdiriyorum..öylesine.. amaçsızca.Gözlerimi otluyorum desem doğru olacak.

Ve aniden , o kadar zorlanarak sağlayabildiğim tüm o rahatlama,gevşeme ve relaksımı benden çalacak olan yaratıkla karşılaşıyorum.
Duvarda duruyor.Küçücüktür.Ama Ama körpe olduğu kadar , çok hızlıdır da .Havadaki en az değişikliğe bile hassas’sa benim hareketlerime karşı tabii ki de hassastır. Büyük diplomattır aynı zamanda .Bir şeyler hareket etmezse, o da orada hiç hareket etmeden duruyor , bir ölü, görünmez biri imiş gibi duruyor.
Işığı söndürmeyi deniyorum.Yeniden açtığımda , onun baya bir yol kattığını fark ediyorum.

-Bak sen , - diyorum içimden.- Kerata , beni mi kandıracan len sen ?

Aslında bu işi iyice düşündüğümde , onun benden üstün olduğunu görüyorum.Şeytanın kendisi kadar hızlıdır , kurnazdır, müthiş bir hissetme sezgisine sahip ve her yere de sorunsuzca kayabiliyor.Benim yer çekimim ise , beni acı bir şekilde yere bağlı tutmaya devam ediyor.
Ona vurmaya karar veriyorum.Yalnız , ne yazık ki yukarıdaki yaratığın belirttiğim özelliklerinden dolayı bu girişimim çok komik olduğunu sonradan farkına varıyorum.
O zaman ne yapayım?
Kendisine aldırmamaya kara veriyorum.Sanki o orda yokmuş gibi, hiç var olmamış gibi.

- Yorgunum , - diyorum - , yatmam lazım.Yatağımın yanındaki duvardan geçtiyse de , bana ne ?

Ama uyuyamıyorum, yapamıyorum.Aklım onun kaygan vücudunda kalıp gitti.
Kaygan ve çabuk kaybolan şeylerden hoşlanmıyorum.Onlarda samimi olmayan bir şey var.Yüzeysel bir şey.Onlardan tiksiniyorum.

Onu düşünmeden edemediğimin farkına varıyorum.Yalnız artık dayanma gücümün de kalmadığının farkındayım.
Onun için artık onun varlığını kabul etmeye karar veriyorum , bu durumu kabullenmeye çalışıyorum, bu hali benimsemeye karar veriyorum.Hatta onunla daha da yakınlaşıp , onu tanıdık biri olarak görmeye çalışıyorum.

Kendisine Gregor adını taktım. Tabii ya Gregor , çünkü kendisi davet edilmemiş , istenilmez birisiydi.Belki de çünkü bir sürü davet edilmemiş birilerinin hayatımda utanmazca, çekinmeden kaymalarını hatırlatıyordu bana.
Dozu kaçırarak, haber vermeden ..serbestçe..

-Gregor , oğlum , - diyorum..Ne kadar istenilmez ve davet edilmemiş olsan da , evimde misafirsin , ondan dolayı seni kovacak değilim. Yalnız sana bir şey söylemem lazım , bunu da kafana iyice sok , anladın mı ?
Ben evde olmadıkça , istediğini yapabilirsin..AMA .. Ben buraya geldiğimde senden bir parçacık bile görmek istemiyorum.Burası benim evim …onun için ne halin varsa gör tamam mı.. nereye kaybolacağın ise beni zerreye kadar ilgilendirmez…

Hiçbir ses duyamıyorum , hiçbir yerde herhangi bir hareket yada iğrenç sürüngenimsi sesler kulağıma gelmiyor.
Anlıyorum..Bu şerefsiz , bana zekiyi , çok bilmişi oynuyor.Öyle .. gizlice.Hiç keyfini bozmadan.
Beni hayatım boyunca saran bütün sinsiler gibi.. duyulmayan sırıtmalarıyla , kendi yaptığı paçozluklarıyla beni utandırarak. Deliriyorum.

Artık bende onunla aynı silahla oynamaya karar veriyorum.Onun gibi yeniden canlanan aptalı oynamaya kara veriyorum.Yapıyorum da.
Öncellikle ışığı söndürüyorum.Bekliyorum.Neredeyse nefes almıyorum , sadece elimdeki terliği sertçe elimde sıkıştırıyorum.

Ve işte , az sonra duvarın üzerinde ıslak ıslak bir sürünmeler hisseder gibi oluyorum.Derim bir diken duvarına dönmüş vaziyette, yalnız hiçbir ses çıkarmıyorum.Bir algılayıcı hücre denizine dönmüş durumdayım.Dalgalı bir sinir okyanusuna.
Sonunda çok yakınlaştığını hissediyorum.Pervasızca oynuyor , hiçbir şeyin onu hissetmediğinden , tam emin olarak.
Ve bu pervasızlığı çok pahalıya mal oluyor.Ebediyet kadar!

Halen sinirlerim çok gergin.Yine de gülümseyebiliyorum.Hatta kahkaha atıyorum. Düşünüyorum da , her zaman bir ayrıntı unutulur , hatalara hep açık bir kapı bırakılır , işler saçma sapan örüldüğünde arap saçına dönüyor.
Bilge planlarla kurulmuş gibi görülüp , aynı zamanda sapıkça olan bu planlarla bir şeyler yapmaya kalkışıldığında , işler sarıp sarmalanıyor.
Onun için bütün bunların yapılmaması daha doğrudur , diye düşünüyorum , politikanı oynamamak , tuzaklar yoğurmamak daha iyidir , en azından bu kadar bayağı bir şekilde değil.Cesur ve biraz aptal olmak , biraz da sabırsız olmak daha iyidir , diyorum.Bence daha sağlıklı.
Battaniyenin vücudumun üzerinde hoş ağırlığını hissediyorum , beni uykuya doğru tatlı mı tatlı uyuşturmasını.
Simsiyah bir gecedir, yıldızsız bir gece.
Etrafı muhteşem bir karanlık sarmış . Tam da arzulanan dinlenmede kaybolmak için olması gereken harikulade karanlık.